
“Mezar taşlarını koyun mu sandın…”
Barış… Bazen Belgrad’dan Saraybosna’ya yolcu taşıyan bir otobüs, bazen sınır polisince pasaportun üzerine vurulan bir mühür.

Saraybosna için bir gün önceden aldığım bilet elimde, kısa bir yürüyüşün ardından hostelden terminale vardım. Belgrad otobüs terminali şehrin orta yerinde yer alıyor. Bütün biletler ortak gişeden satılıyor. Yani öyle otobüs firması falan seçmiyorsunuz, istediğiniz saati söylüyorsunuz onlar bileti kesiyor. Zaten otobüslerin hiçbirinde ekstra bir hizmet verilmediğinden neyini seçeceksiniz ki…
Yaklaşık 8 saat süren otobüs yolculuğu için 60 lira gibi bir bilet ücreti ödedim. Yol boyunca sıralanan orman örtüsüyle kaplı dağları, gölleri seyretmek ise bedava. Yol sevmeyen seyahat etmeyi sevmiyordur bence. Gamsız ya da dünyadan bihaber değilseniz, en neşeli Balkan şarkılarında bile kendini belli eden hüzün sizin de üzerine sinecektir. Misal, Saraybosna’ya yol alırken otobüsün camına yansıyan mezar taşlarının sayısı, gördüğüm insanlardan fazlaydı.
Sırbistan-Bosna Hersek sınırı 90’lara açılan bir zaman tüneli gibi. Kırık dökük sınır kapısı, sınırdan geçen eski püskü arabalar… Beni asıl şaşırtan, sınırın Bosna tarafına geçtikten sonra da Kiril alfabesiyle yazılı tabelaların kilometrelerce devam etmesiydi. Bosna Hersek aslında, Bosna Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti isimli özerk bölgelerden oluşuyor. Yani ülkeler haritasında Bosna Hersek diye gösterilen toprakların önemli bölümü Sırbistan’ın arka bahçesi. Bindiğim otobüs de başkent Saraybosna’nın Sırp bölgesinin sınırına kadar gidiyordu. Sonrasında bir yarım saat daha belediye otobüsüyle devam ettim.

Saraybosna’da kalacağım hosteli önceden ayarlamıştım ancak merkeze epey uzak olduğunu anlayınca iner inmez başka bir yer aradım. Yine internet üzerinden Saraybosna’nın ünlü Başçarşı’sına birkaç yüz metre uzaklıktaki Toplik Rooms‘u buldum. Saraybosna’nın ortasından geçen Milijacka Nehri‘nin hemen yanında meşhur İnat Evi‘nin -ileride anlatacağım- arka sokağında yer alan hostel aslında küçük bir konukevi. Odamın camı nehre bakıyordu. Temiz, huzurlu bir yerdi. Yine gitsem ayrı yerde konaklamak isterim.
Öğleden sonra vardığım kentte bir gece kalacağımdan vakit kaybetmeden dışarı çıktım. Saraybosna nüfusu 500 bini aşan, görece büyük bir şehir. Ancak tarihi ve turistik yerlerin bulunduğu eski şehri yürüyerek gezmek mümkün. Ben de öyle yaptım. Önce iki yakasını sayısız köprünün birleştirdiği nehir boyunca bir yürüdüm. Tarihi Ali Paşa Camii’nin oradan kıvrılıp Marsala Tita Caddesi’ne döndüm. Devamında kafe ve mağazaların sıralandığı Ferhadiye Caddesi üzerinden çarşıya vardım. Aha da bitti! Elbette gezilip görülecek, vakit geçirilecek çok yer var ama menziliniz budur diyeyim.

Saraybosna’nın kültür mirasının büyük bölümü Osmanlı geçmişinden kalma. Şehrin kalbi olarak niteleyebileceğimiz Başçarşı, ortasında yine Osmanlı eseri sebiliyle ünlü meydan çevresine kurulu. Han ve dükkanların yanı sıra Beylerbeyi Gazi Hüsrev Bey’in adını taşıyan bir cami, medrese ve türbe ile saat kulesi de de yine çarşı çevresinde yer alıyor. Ülkedeki Osmanlı mirası sadece yapılardan ibaret değil. Bakır işlemeciliği başta olmak üzere birçok geleneksel sanat bugün de yaşatılıyor, ve ortaya çıkan ürünler çarşıdaki dükkanlarda satılıyor. Meydana açılan sokakların birinin başında da tarihi Bursa Bedesteni var. Bedestende de yine hediyelik eşya dükkanlarına ev sahipliği yapıyor.

Saraybosna’da Osmanlı-İslam mimarisinin ağırlığı hissedilse de İsa’nın Yüce Kalbi Katedrali ve Eski Ortodosks Kilisesi de Başçarşı çevrinde gezilebilecek tarihi yapılar arasında. Nehir kenarında yer alan Vijecnica Kütüphanesi de Saraybosna’nın simgelerinden bir diğeri. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde belediye binası olarak inşa edilen yapı Bosna Savaşı sırasında zarar görmüş. Restorasyonu tamamlanan bina bugün sergi ve diğer kültürel etkinliklere de sahne oluyor.
İnat Evi’ne gelince… Boşnakça “İnat Kuça”nın hikayesi daha sonra kütüphane yapılan belediye sarayı ile doğrudan ilgili. 1800’lerin sonunda bugün belediye sarayının yer aldığı yerde bir Boşnak’ın evi yer almaktaymış. İmparator onu ancak nehrin tam karşısına evinin birebir aynısını yapma vaadiyle ikna edebilmiş. Başkan falan da değil, imparator ama uzlaşma yoluna gitmiş. Bir garip bu Avrupalılar. Neyse… O ev belediye sarayı karşısında bugün de dimdik ayakta, restoran olarak misafirlerini ağırlıyor.
Bir de, Saraybosna’nın Köprüleri adlı 2014 yapımı filme de adını veren köprüler var elbette. Nehir üzerine kurulu köprülen en ünlüsü Latin Köprüsü. Köprü adını Latinlerden almış ancak yapan yine Osmanlılar.

Nehrin kıvrımında yer alan Bentbaşı mevkinden yürüyerek tepeki Osmanlı kalesi Beyaz Tabya’ya vardığınızda ise karşınıza güzel bir Saraybosna manzarası çıkıyor. Özellikle tepenin sırtlarına kurulu mezarlıkları gezecek olursanız taşların çoğunlukla 90’lı yılların başına tarihlendiğini görürsünüz.
Anne eli değmiş gibi…
Gezip gördüklerimi anlattım sıra yiyip içtiklerimde… Ülkemizdeki Boşnak nüfusu düşünüldüğünde yemeklerini yemek için Saraybosna’ya gitmenize gerek olmadığı aşikar. Ben yine de geleneğimi bozmadım yerel halkın tercih ettiği lokantayı buldum: ASDz. Tipik bir esnaf lokantası. Izagarası da var, çorbası da, sulu yemeği de. Baktım çeşit çeşit etli dolmaları var. Karışık bir tabak yaptırdım. Yanında da şuruplu hurmacık tatlısı. Dolmalar cidden lezizdi. Tatlı da güzeldi ama bizdeki muadilleri ile yarışacak düzeyde değil. Sabah da tarihi meydana bakan dükkanlardan birinde börek yedim. Dükkan adı vermeye gerek yok muhtelemen hepsi de belli bir standartta yapıyordur. Boşnak böreği her şekilde yenir.

Fiyatları soracak olursanız, Türk Lirası Saraybosna’da bulunduğum Eylül ayından bu yana o kadar değer kaybetti ki net bir fiyat vermeye çekiniyorum. Yine de İstanbul ortalamasının altında olduğunu söyleyebilirim.
Gelelim gece hayatına. Bininci kez söylediğim üzere ben kulüp insanı değil. Haliyle Saraybosna’daki tek gecemi güzel bir pub’da noktaladım. Nehre paralel Zelenih Beretki Caddesi üzerinde çok sayıda mekan sıralanıyor. City Pub, Tesla, City Lounge bunlardan bazıları. Ben City Lounge’da oturdum yerel biralarını denedim, mekan keyifli, biralar güzeldi. Bira güzel bir şey zaten… Kötüsünü yapmak için epey uğraşmak gerek.
Bir buçuk güne sığdırdığım Saraybosna seyahatinin dolu dolu geçtiğini söyleyebilirim. Saraybosna paralel evrende bir Anadolu şehri gibi. Hala Rumların Ermenilerin yaşadığı çok kültürlü bir Kastamonu, Köy Enstitüleri’nin kapanmadığı bir Manisa…

Siz vakit kaybetmeden gidip görün derim. Hani Küba için böyle bir endişesi var ya insanların, korkarım ki Bosna-Hersek de değişecek. Bir taraftan Arap sermayesi, diğer taraftan Türkiye menşeli yobaz bir din anlayışı Bosna’yı ele geçirmeye çalışıyor. Umarım direnirler, o inatçı Boşnak’ın imparatora direndiği gibi.
Saraybosna’dan bu kadardı, seyahate ise bir diğer Boşnak şehri Mostar ile devam ettil. Yakında…
Bir yanıt yazın