Kopenhag, biraz planlama ile tamamını yürüyerek gezebileceğiniz bir şehir. ‘Oldtown’ olarak adlandırabileceğimiz bölge eski liman civarı. Nyhavn, Danca’da “Yeni Liman” demek olsa da, 17. yüzyıldan kalma bu liman günümüzde özel yatlar ve tur teknelerini ağırlıyor. Siz de buradan bir tur teknesine atlayıp Kopenhag kanallarında bir tura çıkabilirsiniz. Kentin diğe noktalarından kalkan tur tekneleri de bu eski limana mutlaka uğruyor. Nyhavn’ın her iki yanında ise onlarca kafe ve lokanta sıralanıyor.
Stroget, bizdeki İstiklal Caddesi’nin içine edilmemiş hali! Trafiğe kapalı bu cadde üzerinde yüzlerce mağaza, lokanta, kafe var. Şimdi bizde de açıldı ama Danimarka merkezli Lego’nun güzel bir dükkanı da bu cadde üzerinde. Küçük parçaları seçip birleştirerek kendi Lego adamınızı yapabilirsiniz.
Caddenin bir ucu ise tarihi Kopenhag Belediye Binası’nın bulunduğu meydana açılıyor. İskandinav mimarisinin sadeliğini taşıyan bina da turistlerin uğrak yerlerinden.
Kopenhag eski ile yeninin uyumlu bir şekilde yükseldiği, birbirinin önüne geçmediği planlı bir mimariye sahip.
Frederikskirken, namı diğer “Mermer Kilise” Kopenhag kültür mirasının önde gelen mimari yapılarından biri. Özellikle 30 metreyi aşan kubbe genişliğiyle, Ayasofya ile yarışıyor.
Amelienborg Sarayı, Mermer Kilise’nin kanal tarafında kalıyor. Kraliyet ailesinin kışlık sarayı olarak biliniyor. Diğer birçok ülkede de görülen askerlerin nöbet değişimi seremonisi, dört ayrı binadan oluşan Amalienborg’un geniş orta avlusunda gerçekleşiyor.
Frederikskirken, Amelienborg aksı kanalın diğer tarafında Danimarka modern mimarisinin bir örneği olan Opera Binası ile devam ediyor desek yanlış olmaz. Zira. Mermer Kilise’nin kapısından baktığınız zaman Amelienborg’un geniş avlusundan Opera’yı görmek mümkün.
Christianborg Sarayı etrafı kanallarla çevrili Slotsholmen isimli adacık üzerinde yer alıyor. Bazı bölümleri kraliyet ailesi tarafından kullanılan saray aynı zamanda Danimarka Parlamentosu, Yüksek Mahkeme ve Başbakanlık olarak hizmet veriyor. Christianborg’un yüksek kulesi panaromik şehir manzarası için de iyi bir adres.
Kopenhag’da müzelere giriş genelde ücretli. Christianborg yakınında yer alan Danimarka Ulusal Müzesi ise ücretsiz olarak gezilebiliyor. Müze sürekli ve geçici sergilere ev sahipliği yapıyor. “White Buses/Beyaz Otobüsler” isimli sergi bugüne değin beni en çok etkileyen işlerden biriydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi kamplarında esir tutulan 17 bin kadar insanın hikayesi, onların tahliyesinde kullanılan otobüsler üzerinden anlatılıyordu. O günlere dair görüntüler, eşyalar, enstalasyonlar cidden üzerinde etki bırakıyordu. “Di”li geçmiş zamanlarda anlatıyorum zira, sergi Mart sonu kapılarını kapadı. E niye anlattım? Siz müzeye bir bakın belki yerine gelen sergi de bir o kadar iyidir.
Danimarka Denizcilik Müzesi, Guinness Dünya Rekorları Müzesi, Danimarka Tasarım Müzesi, Ny Carlsberg Glyptotek, Rundetarn (Yuvarlak Kule)… Kopenhag’da daha yazmadığım, yazamayacağım çok sayıda müze var. Yeterli vaktiniz ve ilginiz varsa hepsinin gezilmeye değer olduğuna bahse girerim, zira adamlar müzecilik ne biliyor. Yoksa, naçizane önerim siz de bizim gibi önceden internette küçük bir araştırma ile kendi ilgi alanınız ve vaktinize göre hangilerini ziyaret edeceğinizi önceden belirleyin.
İçinde Rosenborg Sarayı’nı da barındıran Kral Parkı ile Botanik Bahçesi ise güzel havalarda uğranabilecek, çayırın çimeninde soluklanabileceğiniz yan yana iki adres. Hem Kopenhag’ın neden dünyanın en yaşanabilir şehri seçildiğini, neden dünyanın en mutlu insanlarına ev sahipliği yaptığını da deneyimlemiş olursunuz.
Ha tabi bir de şu meşhur Deniz Kızı Heykeli var. Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’in aynı adlı hikayesinden esinlenerek yapılan heykel 100 yılı aşkın süredir kentin simgesi durumunda. “Boyu yalnızca 125 cm olan bu heykel nasıl olup da dünya çapında bir şöhrete sahip?” Gidip ziyaret ettiğinizde siz de aynı soruyu soracaksınız. Yanıtı galiba pazarlama başarısı kadar, hikayesinde saklı. Hem Andersen’in yazdığı, hem de yıllar içinde heykelin başına gelenlerde. Zira heykel düzenli olarak saldırıya uğruyor, başı kesiliyor, çarşaf giydiriliyor, üzerine boya dökülüyor. “Uzakmış ya, zaten pek de bir numarası yokmuş” diyecek ve bahse girerim siz de eninde sonunda gidip göreceksiniz.
KOPENHAG’DA BİR PAFİKÇİ MAHALLESİ
Kopenhag’ın en gözde semtlerinden biri Christianhavn. Kanallarında lüks yatların, mavnaların çekili olduğu semtte emlak fiyatları anlatına göre uçuk. Bu semtin hemen altında ise Christiania yer alıyor. Özgür Kasaba Christiania…
Eski askeri binaların yer aldığı bölgeye yerleşen bir grup hippi 1971’de özerklik ilan etmiş. Dönemin hükümeti de pek ciddiye almamış olacak karışmamış. O günden bu yana varlığı sürdüren mahallede ot içmek serbest. Hollanda’daki gibi yasal bir durum söz konusu değil, hatta bu nedenle ot satışı yapılan ve içilen alanda fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Dedim ya, hükümet pek umursamıyor. Arada polis baskınlarına uğrasa da Christiania bugün Kopenhag’ın şehir rehberinde bile yer alıyor.
Sanat galerisi, turistik eşyaların satıldığı dükkanları, barı ile olayı ticarete dökmüşler. Ya da bütün gün ot içip yoga yapmayı bedavaya getirmenin yolunu bulmuşlar… Aklınıza öyle kriminal bir ortam gelmesin; millet çocuğunun elinden tutup gidiyor.
AZGIN TEKELER İLE BİR GECE
Gelelim gece hayatına… Kopenhag’da birçok iyi gece kulübü olduğunu okudum. “Okudum”. çünkü bu siteyi takip ediyorsanız biz pek kulüp insaları değiliz. Pub, rock bar, konser bulduk mu kaçırmayız. Kopenhag’da da öyle yaptık. İçlerinden burada anlatmaya değer bulduğum mekan ise Jernbane Cafeen.
Jernbane, Kopenhag Garı’nın hemen yanında yer alan yerel bir pub. Genelde orta yaş ve üzeri yerel halktan insanlar takılıyor. Türkiye’nin AB üyeliği için önüne engel konulan şu meşhur Kopenhag Kriterleri var ya… İşte o kriterler burada pek işlemiyor. Danimarka’da tıpkı Türkiye gibi kapalı mekanlarda sigara içmek yıllardır yasak ancak Jernbane bildiğiniz dumanaltı.
50, belki 60’lı yaşlarında bir ablamız işletiyor mekanı. Hem o, hem barda duran abiler müşteri profiliyle birleşince size Danimarka’dan eşsiz insan manzaraları sunuyor. Bütün gece yan masalarda dönen olayları takip edip dedikodularını yaptık.
Mesela Rus mafyası kılıklı tiplerin oturduğu kalabalık bir masa vardı. Barda yürümedikleri kimse kalmadı. Yanlış anlaşılmasın, sarkıntılık demiyorum. En azından bir tepki gördüklerini söylemiyorum. Bir bize ilişmediler neyse ki!
İnanın Kopenhag’da hangi mekana girseniz şık insanlar, güzel kızlar yakışıklı oğlanlar göreceksiniz. Jernbane ise Avrupa’nın göbeğinde size adeta 80’lerin, 90’ların bar ortamını sunuyor. “Cheers” dizi gibi…
Üzerinden yedi ayı aşkın süre geçtikten sonra anlıyorum ki Kopenhag’da cidden güzel vakit geçirmişiz. Belki Tivoli Bahçeleri’nin de açık olacağı bu yaz, belki bizim de orta yaşlı kabul edilebileceğimiz bir yirmi yıl sonra şehri bir kez daha ziyaret etmek güzel olabilir.
Kemal HAMŞIOĞLU
Bir yanıt yazın