Peru’ ya gideceğim kesinleştikten sonra Güney Amerika’ da güzergahımı, İstanbul-Sao Paulo-Cusco- Lima-Rio olarak belirlemiştim ki sosyal mecralarda gördüğüm birkaç fotoğraf güzergahımı tamamen değiştirmeme neden oldu.
Bu dehşetengiz fotoğraflar Iguazu Şelaleleri’ne aitti.
Ömrümde görmediğim güzellikte bu fotoğraf rotamı tamamen değiştirmeme çok merak ettiğim Rio’ yu gözden çıkarmama sebep oldu. Güzergahım , İstanbul-Sao Paulo-Cusco- Lima-Iguazu olarak değişti, seyahat bütçem son anda verdiğim karardan ötürü uçak biletlerinin pahalı olmasından bir anda artmak zorunda kaldı, olsundu bence Iguazu’ yu görmek için değerdi.
Iguazu’ ya dair yegane detay ise bu doğa harikasının bir ucunun Brezilya’ da diğer ucunun Arjantin’ de olması. Brezilya tarafında Foz do Iguaçu, Arjantin tarafında ise Puerto Iguazu olarak adlandırılan şelalenin konakladığım Brezilya tarafındaki otel rehberinin gösterdiği bir kaç fotoğrafla beni Arjantin bölümünün daha görkemli olduğuna ikna etmesi zor olmadı.
Otelin sağladığı araçla 45 dakikalık bir yolculukla Brezilya’nın Arjantin sınırına vardım. Sınırda şoför pasaportumu gümrük görevlisine “Turco” diyerek verdi, sadece pasaporta bakan görevli beni araçtan indirmediği gibi ne aracı ne de beni aradı. Bir Türk olarak bir sınırda görüp görebileceğim en itibarlı muameleyi gördüm.
Puerto Iguazú’ ya vardığımda yağmur kokulu kocaman bir orman beni karşıladı, sonra da şelalelere iletileceğim trencik kuyruğunda ömrümde ilk kez gördüğüm bir yaratık tarafından karşılandım.
Tren gelir gelmez coati ile yakınlaşma fırsatımı bir yana bırakıp maceraya koyuldum. Garganta del Diablo (Şeytan Gırtlağı) ya doğru ilerlerken birbirinden ilginç kelebek türleri bize eşlik ediyordu.
Garganta del Diablo’ ya geldiğimde içimde dehşetle karışık bir huşu oluştu çünkü doğanın gücünü bu kadar şiddetli hissettiğim bir yeri sanırım ilk kez görüyordum.
Üç parkur halinde düzenlenen doğal parkı gezmeye orta parkurdan devam etmeye başladım, o kadar ilginç bir yer ki, ne vakit “yok artık karşıma daha etkileyici bir manzara çıkamaz” dediğinizde bambaşka bir köşede bir başka inanılmaz manzarayla karşılaşıyorsunuz.
Tabii ki şelalelerin büyüsüne kapılıp etraftaki ağaç, bitki, kelebek, kuş türlerini de gözlemlemeyi ihmal etmiyorum. Cinsini kestiremediğim bir kaplumbağa, bir akbaba, şeffaf kelebekler ve sayısız mantar türünü de fotoğraflayabilmek beni ayrı mutlu ediyor. Gezimin sonunda sadece suya değil, toprağa, havaya hatta tahtaya bile doyuyorum:)
Bir yanıt yazın