Kemal‘in çektiği fotoğraflar, Budapeşte anıları filan derken fevkaladenin fevkinde gaza gelerek yaklaşık 3 ay önce Macaristan Hava Yolları şirketi Wizz Air‘dan biletler gidiş geliş 56 euro’ya alındı. Özellikle rakamı belirtmemin nedenini yazının sonunda atarlı, giderli bir şekilde Wizz Air‘a giydirerek anlatacağım.
Yıllardır yılbaşını karsız geçiren İstanbul, durdu durdu bu boğuldu. Uçak kalkar mı kalkmaz mı diye tedirginlikler başlarken 30 Aralık’ta kendimizi Sabiha Gökçen’de bulduk. Kar henüz Kurtköy’e uğramamışken uçağımız sağ sağlim tam saande kalktı. Sonradan öğrendiğimize göre 31 Aralık herkes için eziyet, rötar, uçakta saatlerce mahsur kalma, havaalanında uyuma hatta yeni yıla havaalanında girme gibi sonuçlar doğurmuş. Neyse ki biz bu konuda şanslıydık.
Budapeşte’ye gitmeden önce paramızı buradaki dövizcilerden Macar Forinti’ne çevirmek oldukça işimize yaradı. Keza havaalanında yapmamız gerektiğini Kemal’in 60 yuroluk kaybıyla anlamıştık. Burada bazı dövizcilere kapora karşılığı sipariş vererek gideceğiniz ülkenin parasını temin edebilirsiniz. Biz uzun süre paranın bizdeki karşılığını çözmeye çalıştık. Sonunda her mebladan 2 sıfır atarak çözüme ulaştık. 2000 HUF 20 TL civarı. Tam değilse de yakın…
Şehri gezmeye başlamadan önce birkaç farklı seçeneğiniz var. Biri Budapestcard. Bu karta yaklaşık 10000 HUF (100 TL civarı) vererek 72 – 48 – 24 saat boyunca ulaşımda, 10 tane müzede, termal banyoda kullanabilir bazı restoranlarda da indirimli yemek yiyebilirsiniz. Ama ben müzeye girmem, termali sevmem diyorsanız sadece ulaşımda kullanacağınız biletleri var. O da havaalanından çıkmadan sağdaki bankoda. Bu biletler de 24 – 48 – 72 saatlik, tek seferlik, tek kişilik ya da grup için 24 saatlik olarak ayrılmış. 72 saatlik tek kişilik 48000 HUF (48 TL civarı). Biz 4 kişi olduğumuz için 24 saatlik grup biletine 33000 HUF verdik. Yaklaşık 3 sefer aldık ama 72 saatlik olandan daha uyguna geldi. Çoğu yere yürüyerek gittiğinizi düşündüğünüzde çok makul.
Havaalanından çıktığınızda 200E’ye binerek şehir merkezine gidecek metroya ulaşabilirsiniz. Metro durağının adı Kobanya Kispest. Bu duraktan binerek yaklaşık 20 dakikada şehir merkezine varabilirsiniz. Bilet almadan bineyim demeyin, metro giriş ve çıkışlarında bir sürü kolluk kuvvetli biletinizi kontrol ediyor.
Terez Bulvarı’nda kalan otelimiz Cotton Club, karanlık bir sokakta ama ana caddeye çok yakın. Otelin lobisinden başlayarak her odası 1920’lere göre döşenmiş. İlk etapta odanın bu görüntüsü hoşa gitse de camsız ve koyu renkli oluşu bir süre sonra depresyona sevk ediyor. Bu arada Terez Meydanı her yere yakın ve çok canlı. Konaklamak için ideal bir yer.
Budapeşte’nin sokakları gece de canlı. Ve şehrin her yerinde bol bol tiyatro ve opera var. Şehrin tüm sokakları ayrı ayrı fotoğraf karesi. Japon turistler gibi sürekli elinizde fotoğraf makinesi ya da telefonla gezebilirsiniz.
Budapeşte’deki ilk gecemiz gulaş deneyimiyle geçti. Oldukça lezzetli. Baltıklar’ın patatesinden sonra mutfağı olan bir yere gitmek güzel. Gulaş bizim etli patates yemeğinin sulusu gibi. Ama lezzetli. Domuz eti hassasiyetiniz varsa, gulaş danadan yapılıyor içiniz rahat olsun. Bir de gulaşın biraz daha koyusu, daha yemeğimsi olanı var. O da oldukça lezzetli.
İkinci Gün: İçlikler hazır mı?
Şimdi içliklerimizi, çift kat çoraplarımızı, beremizi, atkımızı, kazak üzerine kazağımızı giydiğimize göre şehir turuna çıkabiliriz. Şehrin Buda tarafında sarayları, kaleyi, katedralleri gezerken sokakta adım başı satılan, çay niyetine içilen sıcak şaraplarla içimizi ısıtıp turumuza devam ediyoruz. Buraya kadar her şey çok elit, çok havalı. Ama Budapeşte’nin yazı seni, kışı beni yakar.
Geldik konunun ana fikrine. Evet, Budapeşte çok güzel bir şehir. Ama yazın… Kışın gezmek zor be arkadaş! -8, ayak parmakları botların içinde iki kat çoraba rağmen ucunu hissetmiyor, diz kapaklarına termal içlik bana mısın demiyor. Eldivenin içinden bile üşüyen eller, fotoğraf çekmemek için yalvarıyor. “Ne olur eldiveni çıkarma, ne olur!”
Budapeşte’de 31 Aralık, güneşli bir günle başladı. Buda tarafına geçmek yürüyerek de çok kolay. Hatta yürümeyi seviyorsanız, birbirinden güzel köprülerini fotoğraflayarak gezmenizi öneririm. Buda bölümü her ne kadar eski şehir olarak geçse de Budapeşte’nin tüm sokakları eski şehir. Buda Kalesi, Matyas Kilisesi, Fisherman zaten kalabalığa karışınca görülmeden geçilmeyecek yerler. Kemal’in yazısından da detayları görebilirsiniz. Budapeşte’yi baştan keşfetmeye gerek yok. bknz: BudapeşteGöçmenler gelmeden önce / BudapeşteAşırı öznel gezi yazısı
Geldik asıl tatil amacımıza. Yılbaşı gecesi! Budapeşte’de yılbaşı gecesi en işlek yerlerinden biri olan Gozsdu Udvar’da bulunan mekânlardan birinde lezzetli bir hamburger ve Macar Birası içerek başladı. Kilometre başına karşımıza çıkan dönerci abilerimizden birine “bu millet yılbaşı gecesini nerede kutluyor?” diye sorduğumuzda “kalabalığı takip edin, onlar sizi götürür.” cevabına güvenerek kalabalığı takip ettik. Ve Oktogon Meydanı!
Bir sürü sokak yemekçisinin, kafelerin, sıcak şarapçıların bulunduğu bu meydan Bahariye Caddesi gibi. Burada yerel bir sürü şeyi bulabilirsiniz. Sosisliler, gulaş çorbaları, bizim hamur kızartmamıza benzeyen langos, sıcak şarap ve daha bir sürü şey.
Budapeşte’nin belki de en hareketli meydanı, insan bir halk konseri bir şey bekliyor. Beklemeyin. Öyle içip sağa sola sarkan da yok. Yani henüz. Soğuk iyiden iyiye vuruyor. 12 olsa da otele dönsek, ısınsak!
Evet yılbaşı böyle geçti. “12’ye girsek de otele dönüp ısınsak”
Bir yanıt yazın